CLICK HERE FOR THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES »

31 Temmuz 2008 Perşembe

Nehir’imiz


Pazartesi günü Atıl Yüksel hocaya randevumuz vardı. Bizim için heyecanlı bir o kadar da korkutucu bir gündü. Ne de olsa bu hafta yapılan detaylı ultrason muayenesi ile bebekteki pek çok hastalık (kalp damar hastalıkları, down sendromu belirtileri yarık dudak, eksik-fazla parmak, iç organ anomalileri..vs) tespit edilebiliyordu. Kızımız bu muayeneden başarıyla çıktı (tak tak tak maaşallah diyelim). Ama annesi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Her ne kadar Atıl bey, şu an için endişe edecek birşey yok dese de o kadar iğneye,ve hormona rağmen rahim kanalı uzunluğu yine 34 mm’ye inmiş :(.
Neyse güzel şeylerden bahse devam...Sibel hanım’ın da söylediği gibi Nehir hanım Efe Deniz’den de hareketli. İşte bu yüzden bir türlü 3 boyutlu bir vesikalık vermedi bize. Tam çekecekken ya eliyle yüzünü kapadı, ya yan döndü, ya da sürekli kafasını sallayıp titrek görüntüler verdi bize. Utanmaz tüm bunların sonunda parmaklarını “V” yapıp bir de zafer işareti yolladı. Tüm bu kıpırdanmaları cd’de ama siz 2 boyutlu profili ile yetineceksiniz maalesef.
Kıpırdanmalar demişken, tabii bu harketliliğin bedeli bana yol, su ,elektrik olarak geri dönmeye başladı bile. Efe Deniz’de 30.haftada başlayan uyku bölünmeleri ve erkenden uyandırma darbeleri,kızımızın yerinde duramaması sebebiyle 22-23.haftada hayatımın-uyku hayatımın- tam da içine girmiş durumda. Aldığım “progesteron” hormonu bir şekilde ben de “uyku” yan etkisi yapıyor. Neyse ki Efe Deniz annemde kaldığından en azından bir de gece maması için kalkmak zorunda kalmıyorum. Yoksa herhalde tüm günü yaşayan bir ruh şeklinde geçirirdim. Bu arada bu anneannede kalmanın Efe Deniz ile annem arasında nasıl bir bağ yarattığı konusunu ise pek yakında paylaşacağım. Yeterince oturdum, Nehir hanımı kızdırmayayım da gidip biraz uzanayım...

15 Temmuz 2008 Salı

Keyifsiz günler

Hayatın insana neler getireceği hiç belli olmaz...
Kul kurar kader güler...
İşte son günlerde sıkça bu özlü sözler dönüp duruyor kafamın içinde.
Hayatta herşeyle karşılaşabiliyor insan, herşeye hazır olmak lazım ; dost kazığına, akraba ölümümlerine, kötü haberlere,kazık atanlara....hep en önemlisi sağlık diyorum kendi kendime. Diyorum ama kendime çok, hatta 2 kat daha çok dikkat etmem lazım artık...
2 hafta önce başladı tatsızlıklar hayatımızda. Eşimin yeğeninin Selçuk’da yapılacak nikahına gitmek için yola çıkacaktık. Gitmeden, her ihtimale karşı bir kontrol olayım diyerekten Sibel hanıma gittim. O kadar emindim ki, Nehir’imizin gayet keyfinin yerinde olduğundan ve bize sorun çıkarmayacağından.
“boyu gayet güzel, kemik yapısı iyi,gayet hareketli....hmmmm”
“hmmmm” mı? Hayırdır, diye geçirdim içimden hemen. Kötü bir haber alacağımı hissettiğim her zaman yaptığım gibi. “Rahim yolu çok kısalmış, hemen acile inip şu iğneyi olmalısın ve seyahat kesinlikle yasak olduğu gibi hareketlerini de biraz kısıtlamalısın Başak’cım. Haftaya bugün gel de tekrar bakalım.”
“Anlayamadım Sibel hanım, yani şimdi bu tam olarak ne demek?”
“Dikkat etmezsen, erken doğum tehlikesi demek”
“!!! Anlıyorum, tamam dikkat edeceğim” dediğim gibi acile indim.
Hayatımda kortizon olsun,antibiyotik olsun,ağrıkesici olsun çok iğne oldum ama böyle acı veren, yeri 3 gün boyunca zonk zonk zonklayan böyle bir iğne olmadım.”
Çarşamba günü, tekrar kontrole gittiğimde 35 cm’dem 59 cm’ye yükselen rahim kanalı içimi az da olsa rahatlamıştı...ama bu rahatlama kısa sürdü. Türlü sebebplerden keyifisiz geçen Çarşamba gecesi ve Perşembe gününden sonra biraz da canımın sıkkınlığı sebebiyle Cuma gündüz yavaş yavaş sancılarım artmaya başladı. Gece iyice artınca,sabahın köründe Sibel hanım’ın yanındaydık. Tekrar bir kısalma yaşanmıştı. Yine mi iğne diye korkulu gözlerle Sibel hanıma bakarken, şimdilik ilaç ve istirahat haftaya kadar sancılar geçmezse iğne ya da hastaneye yatış gerekebilir dedi...
Hayatta en önemli şey sağlık, diyorum içimden. Onun dışında her türlü zorluk aşılabilir, her kötü gün atlatılabilir. Ve mümkün olduğunca “kötü” dış uyaranlara kapatıyorum kendimi...
Tek üzüldüğüm o keyifli, hoplaya zıplaya dolaşan hamilelerden olamadım hiç. Bir de tabii 30-40 dakikalık yola bile gitmem yasakken yaz tatili hayalerimizin suya düşmesi.
Sıkkın hissedip, biraz duygusallaştığımda ise en büyük kurtarıcım yetişiyor imdadıma Efe Deniz’in o bir gülümseyişi.
İşte o zamanlar, tıpkı aşağıdaki pozu gibi gözlerimi kapatıp hayata dil çıkarıyorum...



8 Temmuz 2008 Salı

Efe Deniz’den Nehir’e cevap

Ohhh maaşallah, bizimki şekillendi de, içerden laf yetiştirmeye başladı bile. Zaten pabucum dama atılacak diye üç buçuk atıyorum, hanımefendi bir de içerden anneyle-babayı azarlıyor. Hadi baba neyse de, ne o öyle, anneyle konuşma “canım oğlum, cicim oğlum” muhabbetlerine müdehale etme... Kızım, ben senin yüzünden aylardır kendi yatağımda yatamıyorum naber? Hava sıcak, bizim ev güneye bakıyor, çok terliyip uyanıyor dediler, beni anneanneye sürgüne gönderdiler. Ben anlamıyor muyum sanki. Gece annem fırlayıp benim yanıma gelmesin, sen bir zarar görme diye yatağımızdan olduk. Ha, anneannemde olmak çok güzel ona birşey demeyeceğim ama sen de sanki ezilen tarafmışsın gibi, daha doğmadan çıkma tepemize. Bak sonra şımarık derler, kıskanç derler.
Bak bana, biraz yol yordam öğren. Hiç kıskançlık tribi yapıyor muyum. Hayır. Neden? Çünkü herşeyin bir yöntemi var. Arada sanki kazara ayağım üstüne düşmüş gibi yapıp annemin karnından kafana tekme atıyorum. Ya da tırmanmaya çalışıyormuş gibi üstüne çıkıyorum. Kimse de “vah vah kardeşi hissetti de böyle davranıyor” diyemiyor.
E diğer taraftan omzumdaki yük büyük. “Abi, olacaksın” dediler, heyecana gelip hemen iki diş çıkardım. (Seni daha iyi ısırabilmek için hehehe) Büyük çocuk sen olacaksın dediler, hemen ayaklanmaya kalktım (yanına gelip seni daha iyi mıncıklayabilmek için hehehe) İkiz gibi büyüyecekler dediler, işte o zaman yaygarayı bastım. Yok artık ne ikizi canım, bir yaş var aramızda, hem zaten neden kız oluyorsan. Bak babam bile efkarlanmaya başladı senin yüzünden. Benim durumum daha da vahim. Şöyle karşılıklı bir top oynayamayıp, bir güreşemeyip,iyice bir pataklayamayacağım gibi kafana birşey attığımda ya da saçını çektiğimde sen hemen viyaklamaya başlayınca suçlu duruma düşeceğim. Tüm bunlar yetmeyecekmiş gibi ilerde dışarı çıkmak için “aaaa ama abimle çıkacağım” diye beni kullanmayı aklından bile geçirme...
Şimdi, duydum ki, bir de ,ben erkenden geleceğim filan gibi bir havalara girmişsin. Benden sana abi nasihatı: kal içerde kalabildiğin kadar. Bak orada yediğin önünde yemediğin arkanda. Gaz derdi, uyku derdi..vs yok. Buraya geldiğin andan itibaren, yemek için iki yuvarlağa mahkumsun, üstelik her ağladığında ne demek istediğini anlamıyorlar,çok uzatırsan tıkıyorlar ağzına emziği. Hele babamız, dediğimiz adam, “gazı var” dediği an bittiğin an oluyor. Öyle bir “pat pat”lıyor ki sırtına, gazın yoksa bile ciğerlerin fırlamasın diye gaz yaratıp geğiriyorsun. Bir de uyku derdi var, illa yiyip,gazın çıktıktan sonra uyuyacaksın. Uymazsan türlü metod geliştirip seni uyutmanın bir yolunu buluyorlar. Hele bir de kustuğun zaman bir üst değiştirme seremonisi var ki hiç sorma. Yani iyisi mi kardeşim,sen annemin içinde olmanın tadını çıkar. Kadını da boşu boşuna üzme. Bana çaktırmamaya uğraşıyor ama şimdiden saçlarını nasıl toplayıp, giydireceği elbiseleri konuşuyor anneannemizle. Ohoo daha 20 küsür hafta var önünde. Hem bırak da ben de biraz bebekliğimi yaşayayım. Bir daha da öyle sert çıkışlar duymayayım anneye-babaya (hemen abi pozuna girdim). Bakma sen, ben de sana biraz sert konuşuyorsam seni sevdiğim senin iyiliğin için. Hadi bakiim uslu uslu büyümene bak içeride, getirtme beni oraya...



7 Temmuz 2008 Pazartesi

Nehir'den mesaj var

Hep Efe Deniz, hep Efe Deniz. Beni düşünen yok galiba :(
Sabah annem bir “günaydın” deyip, iki tepemi okşuyor sonra hep duyduğum: “Hadi uyku vakti oğlum, hadi yemek vakti oğlum, hoppala oğlum,canım oğlum,cicim oğlum,tatlı oğlum”. Oğlum da oğlum. Yeter ama artık!
Aaaaa ama bu kadar da çifte standart olmaz ki. Ben mi dedim size beni yapın diye. Yaparken iyiydi de şimdi ilgiye gelince niye pas geçiyorsunuz beni!Hem madem yaptınız, e o zaman bana da ilgi gösteceksiniz, ben mi öğreteceğim size bebek içerdeyken gelişir,içerdeyken hissetmeye, duymaya başlar diye? Hey anne, senin bunu benden iyi biliyor olman lazım. Zamanında abim içinden kaçmaya kalktığında “oğlum bak orada bir kordon var, ona sıkı sıkı tutun sakın bırakma” demeyi biliyormuşsun. Bu ne çifte standarttır ya. Abime canım cicim, bana günaydın ve iki okşama darbesi . Madem öyle işte böyle, ben de rahim kanalına yaklaşır, çıkışa doğru yol alırım, sen de popondan yersin, o 3 gün boyunca yeri zonk zonk zonklayan iğneyi. Sen misin benimle konuşmayan, hadi bakalım şimdi de konuşma, şimdi de “tatlı kızım hadi çık yukarı, daha gelmene çok zaman var, acele etme” deme de göreyim.
Ne o baba, annemle böyle konuşmam hoşuna gitti galiba, gülüyorsun. Hiç gülme boşuna, senin konuşmalarını da duyuyorum burdan, sana da iki çift lafım var.
Seni çifte standartcı seni, seni ayırımcı baba seniiii...
Efe Deniz’e gelince, yok kızlar eve gelirmişmiş de, yok gece barlara gidermiş de, yok çapkınlık yaparmış da,yok kız arkadaşlarıyla işve cilve..vs’miş de... eee niye o zaman annem “kız da gezer” ya da “kızın erkek arkadaşı” gibi bir cümle kullandığında “kız nereye gezer” ya da “ne erkek arkadaşı ya yok öyle erkek arkadaş filan” diyorsun?!? Ne yapacaksın turşumu mu kuracaksın? Hem sen annemle gezerken iyiydi di mi? “Ama ben başka,ben anneni seviyordum” diyorsun hemen. Eee beni de seven biri-birileri olamaz mı?
Baba, baba? İyi misin baba? Birileri derken aynı anda sevecekler demek istemedim... Hani farklı zamanlar.... baba? Ahhh birşey oluyor adama...
Hay allah, daha beter oldu. Ben en iyisi şimdilik kapatayım şu erkek arkadaş meselesini. Baksana daha doğmadan adamı kalp hastası yaptım. Erkek arkadaşlar diyince böyle oluyorsa, Efe Deniz ne yaparsa ben de yapabilmeliyim dersem adam kalpten gidecek.
Yok yok zor iş dünyaya gelmek, daha içerden idare edemedim dışarda ne yapacağım bakalım.... neyse vardır elbet bir yöntemi...
Babaaaa...iyi misin....



6 Temmuz 2008 Pazar

7 ayım doldu

7 aylık oldum



Aylar daha mı hızlı geçmeye başladı, yoksa yaz mevsimi mi böyle hissettiriyor bilemiyorum ama haziran ayı nasıl geçti, nasıl bitti anlamadım-anlamadık.

Koskoca bir ay geçer de bizim bıcır gelişmez mi :)

Bu ayın en "önemli olayı" diyebileceğim bir gelişme yaşamadık. Geçen ay yaşadığımız gelişmeler biraz daha belirginleşti diyebilirim.

7. ayın ilk günlerini yaşadığımız şu günlerde geçen ay yaşadıklarımızı kısaca şöyle özetleyebiliriz:

5 buçukuncu ayda çıkan ilk dişi altıncı aya girmeden çıkan ikinci diş takip edince Efe Deniz'in katı gıdalarla olan ilişkisi güçlendi. Özellikle makarnayla yaşadığı aşk seyredilmeye değer. Ağzına aldığı uzun makarnanın bir kısmını kemirdikten sonra kalanını öyle bir "hüppp" diye çekiyor ki Tarkan'ın şarkısına klip bile olabilir :)

Mmmm makarnaaaa!!!


Ve sanırım üst dişler yolda ki eline ne geçirirse hala dişlerini kaşımak için kullanıyor.

Bakınız şekil 1A.




Şekil 1A



Bu ay tam bir keşif ayı oldu. Herşey, ama gördüğü,duyduğu herşey ilgisini çeker oldu. Balkonda oturuken duyduğu kuş seslerini takip etmesi, aşağıdan geçen tanıdıklara gülümseyip heyecanlanması, renkli renksiz her nesneyi eline alıp önce sallayıp, sonra vurarak test etmesi ve tadına bakmaya çalışması bu ay iyice arttı.

Öyle ki hayatı böyle keşfetmeye başlaması gündüz uykularına direnmesine sebep oldu. Şekil 1B'deki resim su şişesiyle oynamak için uykuya direnip direnip en sonunda sarmaş dolaş uyuyakaldığında çekildi.



Bunlarla beraber en keyif aldığı şeylerden biri gölgesini yakalmaya çalışma oyunu.



Gördüğü oyuncaklara da duyarsız kalmayıp, amacına uygun olmasa da sıkılana kadar vakit geçirebiliyor.


Bu ayın en keyifli görüntüsü, Nehir için gittiğim doktor kontrolü sırasında balıkları keşfetmesi sırasında oldu. Akvaryumdaki balıklara bakıp dakikalarca kahkahalar attı durdu :)



Havuzdan çıkardığımızda mızmızlanacak kadar suya bayıldığı için balıklardan bu kadar hoşlanmasına hiç şaşırmadım.

Tüm bu güzel gelişmlerin arasında, kabızlık sorununu her türlü yönteme rağmen (sabah aç karnına içirilen bir kaşık zeytinyağı, kayısı ve incir ağırlıklı yiyecekler, bol sıvı(su) tükettirimi, ve hatta fitil ve hatta şurup) henüz çözemedik. Her ıkınma seansı kıpkırmızı bir surat ve yaşlı gözlerle son buluyor. Konuyla ilgili benzer tecrübe yaşayıp, çözüm bulan varsa acele yardım beklemekteyim :)

Yazıyı tatsız bir konuyla bitirmeyeyim.
Sanırım her bebeğin eninde sonunda bir koli,bir sepet..vs içinde bir resmi oluyor.
İşte bu da bizim bıcırın banyo yapmadan önce zaptedilme yöntemi :)


Ne işim var benim bu sepette...