CLICK HERE FOR THOUSANDS OF FREE BLOGGER TEMPLATES »

22 Aralık 2008 Pazartesi

Nehir’in doğumu ve hala bilinemeyen rahatsızlığı



Ya ne zormuş anne karnından çıkınca hayat…
Daha doğduğum an tepe taklak çevirdiler sonra burnumdan borular soktular. Tam annemin sıcaklığına kavuşacağım derken hadi hoppa kendimi cam bir fanusun içinde yine burnumda borularla buldum. Baktım çıkaracakları yok bu boruları 2.gün tuttum kendim çıkardım.Ufak tefek görüp de karamürsel sepeti sandılar herhalde. Anladılar tabi benimle baş edemeyeceklerini bu sefer kafama cam bir küre geçirdiler bir de elimi, kolumu ,ayağımı delip durdular evime dönene kadar. Eve dönünce tüm bu tantananın biteceğini sanıyordum. Daha eve döneli 2 gün olmuştu ki bir daha doğduğum yerde buldum kendimi. Bu sefer de topuğumu deldiler. Deldikleri yetmiyormuş gibi daha çok canım acısın diye mi ne, bir de deldikleri yeri sıkıp durdular. Çok acımasız bir dünyaya geldiğimi daha ilk günlerden anladım. Bu son zanettiğim müdehale maalesef son değilmiş. Bir hafta sonra yine doğduğum yere gittik. Annem benim topuğumu acıttıkları yere indi ve elinde bir sürü kağıt yüzünde ilk gördüğüm günlerden farklı bir ifadeyle geri döndü. Anneannem “endişe” gibi bir kelime kullandı, sözlüğüme ekleyeyim. Annem, ben ve anneannem kağıtlarla birlikte doğumdan beri gelip oramı buramı kurcalayan adamın yanına girdik. Demin annemin yüzünde gördüğüm ifade adamın yüzünde de oluştu. Aynı kelimeyi o da kullandı “aminoasit profilinde tirozin normalin üst sınırında saptanmış,hemen endişelenmeyin ama bazı tahliller yaptırmamız lazım” diyerek bir kağıda birşeyler yazdı. Annem ikna olmamıştı, bu adamın söylediklerinden sadece ben değil annem de bir şey anlamıyordu. “Tam olarak ne demek?” diye üsteledi annem. Yine tıbbi terimler içeren cümleler kurdu adam. Annemin yüzüne bakınca pek güzel şeyler söylemediğini anlayabiliyordum. Adamın odasından çıktığımızda eve döneceğimiz için mutluydum…tabii başıma gelecekleri bilmiyordum. Topuğumun acıdığı odaya indiğimizde başıma yine birşeyler geleceğini anladım. Hadi elimi, kolumu topuğumu acıttınız ne işiniz var benim çişimle? Hadi diyelim çişim kıymetli, peki ama niye dondurup yurtdışına yollayacaksınız ki? Allah allah yoksa ben önemli bir kişiliğim de henüz bebek olduğum için farkında mı değilim. Baksanıza çişim bile yurtdışından talep görüyor… Meğer o adam idrarda aminoasit taraması istemiş. Hele bir büyüyeyim göreceksin sen adam!!! İdrar toplamak için plastik bir torba yapıştırdılar bana. Zaten biraz pişiğim vardı bu plastik iyice canımı yaktı. Sonra o plastik torbayla beklemeye başladım. Bu arada karnım da iyice acıktı. Annem beni doyurunca da haliyle dışarı çıkma ihtiyacı hissettim. Ne bileyim dışarı çıkınca işlemin boşa gidip tekrarlanmak zorunda kalacağını. O plastiği çıkarıp yenisini yapıştırdılar. Tekrar beklemeye başladık. 1-2 saatin sonunda istedikleri “çişi” verdim onlara. Annem koşa koşa labaratuar denen bir yere teslim etti. Teslim alan adam çişimi ölçmüş-biçmiş ve 2ml eksik bulmuş. Ühüüü ühüüü pardon ıngaaa ıngaaa herşey sil baştan başladı. Artık canım iyice yanmaya başladı. Pişik durumum artık kırmızı kabartılar haline dönüşmeye başladı. Yeni bir yapışkanlı torba daha ve tekrar beklemek… 14:00 itibariyle geldiğimiz bu yerde yaklaşık 6 saattir bu işlem ile uğraşıp durduk. Saat 20:00 civarında altımı kontrol eden annemin gözlerinde yaşlar vardı. Son yapışan idrar torbasını hareket ederek açmış ve tüm çişimi bezime yapmıştım. Hemşire yeni torbayı yapıştırırken anneme birkaç yedek torba daha verdi ve “burda sefil oluyorsunuz, evde bekleyin çişin gelmesini, gelir gelmez de yarım saat içinde getirisiniz” dedi. Ohh içinde ev geçen bir cümle. Geri döndüğümüzde o kadar rahatladım ki bir daha kaka yaptım. Tahmin edersiniz ki son çişim yine boşa gitti. Annem hastanede gördüğü kadarıyla yeni bir poşet daha yapıştırdı.(kaçıncı poşete geldik sayabildiniz mi?) Ne kadar acı çektiğimi tahmin edersiniz. Saat 23:00 civarında beklenen o çok kıymetli çiş toplanabildi ve babam apar topar çişimi labaratuara yetiştirdi. Dönüşte annemle babam internette “tirozini” araştırdılar ve uykularını kaçıran yazılarla karşılaştılar. Hemen ertesi gün bildik-tanıdık tüm doktor arkadaşlarını arayıp konuyu paylaştılar. Pek çok doktorun fikri antibiyotik tedavisi bittikten bu kadar kısa süre sonra yapılan topuk testinin sağlıklı bir sonuç vermeyeceği, sonucun bu yüzden sorunlu çıktığı yönündeydi. Bu testin sağlıklı yapılabilmesi için antibiyotik tedavisi bittikten en az 5 gün geçmesi gerekirmiş. Bizimkilerin içi rahat etmedi tabi. Haliyle benim topuk Acıbadem hastanesinde bir kez daha delindi. Bir kez daha sıkıldı. Bir kez daha ciyak ciyak ağlatıldım. 5 günün sonunda annemle babama iletilen sonuç koskoca bir sayfada yazılı olan “negatif” yazısından ibaretti. Babam böylesi hassas bir konuda detaylı bir rapor yazılmamasına o kadar çok kızdı o kadar çok kızdı ki hastaneyi ve labaratuarı birbirine kattı. Ertesi gün detaylı bir rapor ellerindeydi. Sonuç testin sorunsuz çıktığıı yönündeydi ama bizimkilerin ne Acıbademe ne de burada yapılan teste güvenleri kalmadığından ortak kararı testi bir kez daha tekrarlamak yönündeydi.Ana-baba yüreği işte, riske girip ilerde pişman olmak istemiyorlardı. Bir kez daha emin olmak adına son Şifa hastanesinde aynı testi tekrarlattılar. Sonuçda hiçbir gariplik yoktu. İçimiz tam rahatladı derken yurtdışına yollanan idrar örneğimin sonucu ulaştı elimize. Maalesef ki haberler iyi değildi. Acil olarak Cerrahpaşa ya da Çapa gibi bir hastanede bu işin uzmanlarına görünmem gerekiyordu. Görünüşte hiçbirşeyi olmayan ben birtürlü neticelendirilemeyen bir hastalıkla mı uğraşıyordum yoksa annem ve babam boşyere mi bu kadar üzüntü yaşıyorlardı bunu anlamamın tek yolu buradaki kontrollere kaldı. Ama yazık ki günlerdir-haftalardır uğraşıyoruz Çapa’dan hala bir randevu alamadık. Bu konuda bize yardımcı olabilecek olanlarınız varsa desteğinizi bekliyoruz.
Neyse daha fazla canınızı sıkmayayım da gelelim doğduğum güne…
Annemler heyecanla 21 Kasımı beklerken, 3 kasım haftası içeride iyiden iyiye canım sıkılmaya başlamıştı bile. E kolay mı dışarda abim, annem,babam eğlenirken benim içerde sakin sakin oturmam. Oturmadım da zaten o hafta annemin canını acıtacak kadar çok kıpraştım durdum. 21 Kasımdan önce herşeyin hazır olmasını isteyen annemin 3 kasım haftası pek bir doluydu. Bu sebeple zavallı kadın ben kıpraştıkça SSK sıralarında, evde temizlik yapılırken, saçını boyatırken oldukça zor anlar yaşadı. Doktorumuzun dediğine göre o hafta Pazartesi kontrole gitse o sırada bile doğabilirmişim :) Neyse yine iyi dayandı anneciğim…
8 kasım Cumartesi’ye gelince…
Yoğun geçen bir haftanın sonunda, ağrıları ve benim göbeğinden dışarı fırlayan ayaklarımla birlikte 36. Hafta kontrolüne giden annem, ağrıların NSTde çok belirgin ve yüksek çıkması sonucu apar topar doktorumuz Sibel hanım’ın kontrolü için doğumhaneye alındı. Ağrılarla birlikte kontrol sonucunda rahimde 3,5 santimlik açılmanın da olduğunu gözlemleyen doktorumuz, benim de o gün itibariyle aileye katılacağım müjdesini bizimkilerle paylaştı. Tek sorun annemin evden çıkmadan yemiş olduğu çikolata ve muzun sindirilmesiydi :) Muhtemel saat ile sabah 11:30 civarında alabileceklerdi bizi ameliyata. Hem zaten hazırlık kısmı da vardı. Annem en acilinden anneannemi aradı ve kapının önündeki doğum çantasını alıp gelmesini istedi. Zavallı anneannem,uzunca bir süre telefonda aynı cümleyi tekrarlayıp durdu: “şaka yapıyordun değil mi?”. Annem gayet ciddi olduğuna anneannemi ikna ettikten sonra ameliyat için hazırlandı. Abimden dolayı tecrübeli olduğundan gayet soğukkanlı bir biçimde ameliyathaneye indik. Ben de içeride, dışarı çıkacağım için heyecandan kıpır kıpırdım. Anneme spinal anestezi uyguladılar ve ameliyata aldılar. Abimde şen şakrak doktoruyla sohbet eden annem ben dünyaya gelene kadar pek bir fena oldu. Ama benim ilk ağlamamı duyar duymaz da hemen düzeliverdi. Annelik böyle bir şey demek ki. Saat 12:11’de dünya ile ilk tanışmamı yaşadım. Sonrası benim için malum, en başa dönüp okuyabilirisiniz :) ama abimi yarım saat sonra yanına alıp emziren annem için bir muamma. Anneannem ve babama sürekli beni ne zaman göreceğini sorup duran annem her defasında “birkaç saat sonra” yanıtıyla karşılaşınca bir terslik olduğundan şüphelendi haliyle. Ve babam birkaç gün ya da bir hafta yoğun bakımda kalmam gerektiğini uygun bir dille anlattı anneme. Tabii 3. Günün sonunda beni görene kadar içi rahat etmedi kadıncağızın. Neyse ki 3 gün sürdü bana hasreti. 4. Gün yanyanaydık. O günden sonra anladım ki “hayata olumlu yönden bakma” özelliğini kesinlikle annemden almalıyım. Bunca badireye rağmen o “her işte bir hayır vardır, hem kızımız hem ben kendimi toparlayabileceğim bu bir haftalık hastanede yatış süremizde” dedi durdu. Gerçekten de dediği gibi oldu; eve döndüğümüzde dikişleri yokmuşcasına rahat ve hareketli bir biçimde benimle ilgilendi durdu. Hatta birkaç kez abimi bile kucağına aldığına şahit oldum (sevgili doktorumuz lütfen siz bu satırı okumamış olun :) )
Şimdi neredeyse 2 aylık oldum. Ve tüm bu doğum maceram sanki rüya gibi geliyor. Aynı cümleyi şu “tirozin” dene illetle ilgili kuracağım bir yazı da olacağına inanıyorum. Bu arada rüya demişken bir bebek için uzun bir yazı oldu. Artık huzurlu ve mutlu bir şekilde uykuya dalsam diyorum…zzzzz…
















40ım çıktı ama...





Geçtiğimiz perşembe 40 günlük oldum. Annemler 40 mevlidi yapacaklarmış benim için. Ama büyük teyzemizin geçirdiği ciddi trafik kazası benim hastane koşuşturmacalarımla birleşince 40 mevlidim sanırım ilerleyen günlere kaldı.

E hal böyle olunca da biz de sadece 40 uçurması yaptık... Caddede dolandık, abimle bana ciciler aldık :)

Yağmura rağmen yılmadım,dolandım durdum...



Abim de dedemle birlikte yürüyerek bana eşlik etti...


İnşallah en yakın sürede 40 mevlidimi de yazarım...



16 Aralık 2008 Salı

İyi ki doğdun Filiz ablamız



Gerçek ablamız olsan seni ancak bu kadar severdik ...
Beraber nice mutlu senelere Filiz ablamız,
İYİ Kİ DOĞDUN, İYİ VARSIN, İYİ Kİ BİZİMLESİN :)




13 Aralık 2008 Cumartesi

Doğumgünü seçmeceleri


Günler o kadar hızlı ve dolu geçebiliyor ki Efe Deniz’in doğumgünü hakkında iki satır yazacak zaman bulamadım.
Bu sebeple yine ben susacağım resimler konuşacak…




Güne Beyhan halamızın süpriziyle başladık. Halası,Efe Deniz'e çok şık bir takım almakla kalmamış aynı zamanda doğumgünü sofrasını da düşünerek lezzetli mi lezzetli bir de kek yapmıştı. Kızımız içinse kirazlı bir hırka ve ona uygun patikler örmüş bizleri tam kalbimizden vurmuştu :)






4 kişi olarak konuklarımızı karşılamak üzere hazırlandık veeee....



ben bu kadar uzun zamandan sonra ilk defa kısa bir süreliğine de olsa oğlumu kucağıma aldım :)




5 Aralıkta aileyle kutladık doğumgününü,







6 Aralıkta ise arkadaşlarla... Resimde sadece Duru ve Nehir var ama Uras ve Ece'nin dahil olduğu nadir pozlardan biri Duru'nun babası bana yollar yollamaz burada yerini alacak...
ve işte beklenen fotoğraf !!!
soldan sağa : Ece(25ay), Uras(13ay), Efe Deniz(12ay). koltuk :Nehir (1ay), Duru (2ay)





her iki kutlamada da pasta geldi ama...









...Efe Deniz pastaları uzaktan seyretmeyi ve









alkış kısmına eşlik etmeyi tercih etti.






Tüm bu gürültülü kutlamalar esnasında Nehir mi ne yaptı???









şapkasını indirip gürültüye aldırmadan uyukladı :)



9 Aralık 2008 Salı

Bayram şekerleri

HERKESE

İYİ BAYRAMLAR :)


Nehir 1 aylık

Nasıl da 1 aylık oluverdin. Abin gibi sen de geceleri pek uyumaktan hoşlanmıyorsun. Genelde benimle yakın temasta kalıp sakinleşmeyi seviyorsun. Gecenin bir vakti göğsümde uyutmaya çalışırken seni uyudun mu diye baktığımda kafanı kaldırıp bana şaşı şaşı bir bakışın var ki o sırada uyku akarken gözümden gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum. Ellerin, kolların ayakların hiç durmuyor, kıpır kıpırsın maaşallah :) Bir de yukardaki gibi güldüğün anlar var ki işte o zaman değmeyin keyfimize...

4 Aralık 2008 Perşembe

Efe Deniz 1 yaşında

Daha dün gibi seni kollarıma aldığım an.
Sevginin bambaşka bir boyutunu, hayatın farklı yönlerini keşfedişim,
Gözlerine bakıp da dünyayı unutuşum.
Hergeçen gün sen büyürken sayende ben içimdeki çocuğu hergün yeniden buldum.
İyi varsın, iyi ki doğdun sevgili oğlum…

2 Aralık 2008 Salı

Neler oldu 25 günde

Keyfimiz yerine gelene kadar kısa yazılar ve resimlerle neler yaşadığımızı anlatacakmış annem...
Keyfimiz yerine gelir gelmez de doğum ve ne sıkıntı çektiğimizi paylaşacakmış sizlerle...
İşte ilk 25 günümüz...

Benim gelmemle 4 kişi olduk. Bir nevi okeye 4. oldum yani :)
Abimle tanıştım...
Sonra da kaynaştım :)
Annemle bakışıp,
Filiz ablamla yakınlaştım...Arada güneşlendim...
Arada bastım yaygarayı.
20 uçurması için çıktığımızda Bekir mert ve annesi Yasemin ablanın hediyesini giydim...
Abim kıskandı beni çekiştirip durdu...



Son olarak bugün ismim okundu kulağıma. Nehir Nehir Nehir dedi Hasan amca kulağıma.

Çok yakında güzel haberlerimizle sizlerleyiz...